DÜNYA Kaynakları Enstitüsü (WRI) Türkiye Sürdürülebilir Şehirler tarafından 26 Ekim’de İstanbul’da “Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu”nu düzenlenecek. Sempozyumda başarılı şehircilik uygulamaları çerçevesinde geleceğin şehirleri masaya yatırılacak. İstanbul gibi çok büyük bir nüfusa sahip ve iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından en fazla etkilenen metropolleri 2050 yılında neler beklediği ayrıntılı olarak tartışılacak. Biz de WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler Yönetim Kurulu Başkanı Ali Danış ve WRI temsilcileri ile bir şehri neler yaşanabilir kılar, şu an en yaşanabilir şehirler hangileri konuştuk. Danış, yaşanabilir şehrin ne olduğuna dair özetle “Yaşanabilir ve dolayısıyla sürdürülebilir bir şehir öncelikle insanların çok fazla yolculuk yapmak ya da trafikte çok vakit geçirmek zorunda kalmadan istedikleri yere ulaşabildikleri şehirdir. Bunun yanı sıra bir şehrin ne derece sürdürülebilir olduğuna karar vermek için su ve enerji tüketimi de değerlendirilmelidir. Ulaşım, su ve enerjiyi bir kenara koyup bireyler gözünden bakacak olursak, yaşanabilir bir şehir ilk olarak güvenli olmalı. Sokaklarda kaç çocuk var, kaç tanesi bisikletle geziyor, yalnız başına otobüse binebiliyor? Kaç tane yaşlı insan rahatlıkla kent içinde işlerini halledebiliyor? Işte bu da bir şehrin herkes için yaşanabilir, sağlıklı ve güvenli olduğunun belki de en büyük kanıtı. Genç bir ailenin gidip çalışmak, çocuğunu yetiştirmek isteyeceği şehir, yaşanabilir bir şehirdir” değerlendirmesini yapıyor. WRI Türkiye yetkilileri, burada The Economist Intelligence Unit’in (EIU), 140 kentte anketler yaparak ortaya koyduğu “dünyanın en yaşanabilir şehirleri” listesini kaynak gösteriyor. Listede üst üste yedi yıldır birinciliği Avustralya’nın Melbourne kenti üstleniyor.
Ankette sağlık, eğitim, istikrar, kültür, altyapı ve çevre konuları baz alınıyor ve kentler 100 üzerinden puanlamaya tabi tutuluyor. Listede sağlık, eğitim ve altyapı kategorilerinden tam not alan Melbourne, 100 üzerinden 97.5 puanla dünyanın en yaşanabilir kenti olarak gösteriliyor. Melbourne’u 97.4 ile Avusturya’nın Viyana, 97.3 puanla Kanada’nın Vancouver, 97.2 puanla Toronto ve 97.2 puanla da Calgary kentleri izliyor. Sıralamanın ilk beşine Kanada’dan üç şehrin girmesi dikkat çekiyor. Mevcut iç savaş ve şiddet ortamı nedeniyle Suriye’nin başkenti Şam ise “dünyanın en yaşanılmaz kenti” konumunda. Güvenlik, sağlık hizmetleri, eğitim kaynakları, altyapı, trafik, çevre gibi unsurlar bir şehrin ne kadar yaşanabilir olup olmadığı noktasında önemli rol oynuyor.
İSTANBUL’DA 91 DAKİKA
İstanbul’la ilgili bazı rakamlar ise oldukça düşündürücü. Özellikle trafik ve ulaşım konusunda İstanbul sorunlu kentler arasında. Son olarak Hürriyet Gazetesi Yazarı Emre Özpeynirci’nin haberinden İstanbul’un araç kullanımında dünyanın en kötü 10 şehri arasında yer aldığını, yolda öfke (trafik canavarı) puanlarıyla ise St Petersburg ve Bogota’nın ardından en kötü 3’üncü şehir olduğunu öğrenmiştik. İBB verilerine göre, İstanbul’da her gün ortalama 520 yeni araç trafiğe çıkmaktadır. İstanbul’da yapılan tüm yolculukların yüzde 47’si toplu taşıma, yüzde 38’i kişisel araç ve yüzde 15’i de servis ile yapılıyor. WRI yetkililerinden öğrendiğimiz diğer bazı rakamlar da benzer bir tablo çıkarıyor. Avrupa, Amerika ve Asya’daki en uzun ve en kısa yolculuk süresi, durakta bekleme süresi ve en çok aktarma yapılan şehirleri ortaya koyan Moovit Küresel Kentler Toplu Taşıma Kullanım Raporu’na göre, İstanbul ortalama 12 kilometre (km) yolculuk mesafesi ile hafta içi günlerde en uzun mesafe yol kat edilen metropol. İstanbul’da yolculukların yüzde 35’i 12 km’den daha uzun sürüyor. Ortalama 91 dakika ile Avrupa’da en uzun zamanı yolda geçirenler yine İstanbullular. İstanbul’da evden işe her gün 2 saatten fazla yolculuk eden insanların oranı ise yüzde 30. 19 dakika ortalama durakta bekleme süresi ile Roma ve Los Angeles’tan sonra, en fazla durakta bekleyen İstanbul. İstanbul’da toplu taşıma kullananların yüzde 26’sı, Paris’te yüzde 32’si en az 2 aktarma yapıyor.
TARİHİ YARIMADA YAYALAŞINCA ESNAFIN CİROSU DÖRTTE BİR ARTTI
BELEDİYELERLE bugüne kadar gerçekleştirdikleri projeler hakkında bilgi veren Danış, İstanbul’da “Tarihi Yarımada Yayalaştırılması” üzerine 2010 yılında çalışmalara başladıklarını söylüyor. 2010’da Fatih Belediyesi’nin 90 sokağı yayalaştırması ile başlayan sürecin, bugün 300’ü aşkın yayalaştırılmış sokakla devam ettiğini aktaran Danış, “Yaptığımız hava kalitesi izleme çalışması da hava kalitesinin yüzde 80 oranında iyileştiğini bizlere gösterdi, ki bu da bizler için projenin bir diğer somut sonucu oldu” yorumunu yapıyor. Yayalaştırmanın bazı faydalarını ise Danış, şöyle anlatıyor: “Yayalaştırılan alanlarda yatırımı çekip ticari faaliyetleri canlandırmak çok daha kolay. Tarihi Yarımada Yayalaştırma projesini takip eden birkaç yıl içerisinde bölge esnafının cirolarında yüzde 25 artış olduğu gözlendi. Aktif ulaşım sayesinde arttırdığı fiziksel aktiviteyle halk sağlığı üzerine de önemli etkileri var.” Türkiye’de hayata geçirdikleri diğer şehir projelerini de anlatan Danış, “Bisikletli ulaşımı kentinde yaygınlaştırmak isteyen Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile dünyanın en önde gelen bisiklet paylaşım sistemine sahip Budapeşte’yi bir projede bir araya getirerek saha ziyaretlerinin yapılmasına destek verdik. Bu projenin akabinde 30 km’lik bir bisiklet hattında 30 istasyon ve 250 civarı bisiklet ile KOBİS isimli Kocaeli Bisiklet Paylaşım Sistemi kuruldu” diyor.
ODAĞIMIZ BİNALAR DEĞİL İNSANLAR OLMALI
İSTANBUL gibi hem nüfusu hızla artan, hem trafiğin gün geçtikte daha da içinden çıkılmaz hale geldiği, özellikle deprem gibi bir doğal afet durumunda hareket kabiliyeti çok kısıtlı olacak bir şehir, 2050’ye gelindiğinde hangi noktada olacak diye sorduğumuzda Danış, “Odağımızı araçlardan, binalardan uzaklaştırıp insan ihtiyaçlarına yoğunlaştırmalıyız. Şehir plancılığı, ulaştırma plancılığı teknik disiplin olmakla birlikte esasında insan ihtiyaçlarını karşılamaya odaklandığı noktada İstanbul’un üstesinden gelemeyeceği bir sorun olmayacaktır. Şehirlere şu an sunulacak metro, akıllı ulaşım gibi sürdürülebilir ulaşım, kentsel dönüşüm gibi öneriler sosyo-ekonomik ve yoğun göç gibi sebepler dolayısıyla ana çözümden ziyade yama işlevi görecektir. Burada önemli olan, İstanbul dışındaki kentleri de birer çekim noktası haline getirerek İstanbul üzerindeki nüfus yoğunluğunu dağıtabilmek” diyor.