WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler Direktörü Dr. Güneş Cansız, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) çok ani bir şekilde yayılmaya başlamasıyla birçok ülkenin sanayi üretiminde düşüş yaşandığını ve böylece hava kirliliğinin ve sera gazı emisyonlarının azaldığını söyledi.
Öte yandan pek çok uzmanın bu faydaların kalıcı olmayacağı noktasında hemfikir olduğunu dile getiren Cansız, kriz dönemi ihtiyaçları ve salgının kontrol altına alınma durumuna göre üretimin de yeniden yükseleceğini aktardı.
Cansız, bu noktada ihtiyaçları iyi tanımlamak, sorumlu ve planlı üretimle talebe cevap verebilmenin önemine işaret ederek, üretim için kullanılan enerjinin hangi kaynaklardan elde edildiği, kısa ve uzun vadede iklime olan etkilerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguladı.
Şimdiden birçok ülkenin fosil yakıt endüstrilerini ve salgın nedeniyle durma noktasına gelen havacılık sektörlerini canlandırma planlarını duyurmaya başladığını anımsatan Cansız, şöyle devam etti:
"Salgının merkezi olarak tanımlanan Avrupa’da Çek Cumhuriyeti ve Polonya gibi ülkeler şimdiden Avrupa Yeşil Anlaşması’nı terk etmeyi istediklerini açıkladı. Salgının çıkış yeri olan Çin ise ekonomisini canlandırmak için yüzlerce kömür yakıtlı elektrik santrali inşa etme planlarını çoktan tamamladı. Dolayısıyla burada önemli olan, bir sağlık krizinden çıkıp geri dönüşü olmayan bir iklim krizini tetiklememek. Bu noktada hükümetlerin daha önceki ekonomik krizlerden de ders çıkarmasında fayda var. Daha önceki krizlerde pek çok ülke ekonomiyi teşvik etmek için kömür santrali, kara yolu altyapı yatırımı, otomobil üretimi gibi ağır sanayi projelerine yöneldi. Kovid-19 sonrasında da benzer ekonomik yatırımlar bize yılda 5 milyon kişinin erken ölümüne sebep olan hava kirliliği sorununu getirecektir. Dolayısıyla bu noktada ekonomik teşvik paketi düşünen hükümetlerin iki seçeneği var. Ya kirlilik, verimsizlik, yüksek karbon ve sürdürülemez bir kalkınma modeli içinde sıkışıp kalacaklar ya da bunu bir fırsata dönüştürüp uzun vadede ekonomik fayda sağlayacak, iklim krizi ve hava kirliliğiyle mücadeleye de katkı sunacak düşük karbonlu ekonomiye geçerek enerji ve ulaşım sistemlerini elden geçirecekler."
26 trilyon dolarlık net fayda
Cansız, bu kapsamda dünyada birçok iş modelinin "Kovid-19 öncesi ve sonrası" diye ikiye ayrılacağını dile getirdi.
Kovid-19 salgınının fosil yakıtlara dayalı kurulan modern hayatın kırılganlığını, insanlığın çevresel değişimlere ve salgınlara karşı savunmasızlığını ortaya koyduğunu anlatan Cansız, "Özellikle, şehirler ve yakın çevresi virüsten en çok etkilenen alanlar oldu. Bu nedenle şehirler ve kentsel planlama gelecek politikacıların öncelikleri arasında olmalı ve şehirlerimizi kapsayıcı, dayanıklı ve düşük karbonlu kılacak çalışmalar yürütmeliler. Şu an yakından gözlediğimiz üzere ülkeler ve hükümetler arası iş birliği ve koordinasyon eksikliği de söz konusu. Bu iş birliği ve koordinasyon eksikliği kriz sonrasında bertaraf edilip düşük karbonlu büyüme hükümetler üstü bir küresel hedef olarak yeniden tanımlanabilirse, işte o zaman kriz sonrası kısa ve orta vadede meydana gelebilecek olumsuzluklarla mücadele edilebilir." diye konuştu.
Cansız, düşük karbonlu kalkınmaya yapılacak yatırımların ekonomik ve sosyal faydalarına dikkati çekerek, "Cesur iklim eylemleri, her zamanki işleyişe kıyasla önümüzdeki 10 yıl içinde 26 trilyon dolarlık net bir fayda sağlarken, 2030'da da düşük karbon alanında 65 milyonun üzerinde iş imkanı yaratabilir. Bu küresel bulgu, ulusal ölçekte de geçerli." dedi.
"Sorumlu tüketicilik" öne çıkıyor
Kovid-19 salgınıyla birlikte kent içi ulaşımda da değişimler yaşandığını söyleyen Cansız, tüm dünyada toplu taşıma talebinde ciddi bir düşüş görüldüğünü ifade etti.
Cansız, bu düşüşle bireysel ulaşım seçeneklerinin zorunluluk haline geldiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Böylece, pek çok insan bireysel ulaşımda alternatifleri ilk defa denemeye başladı. Dünyada, salgınla birlikte bisiklet, e-scooter paylaşım sistemlerine talep artıyor. Örneğin New York’ta geçen ay bisiklet paylaşım sisteminde yüzde 67’lik bir artış gözlendi. Bu şehirlerdeki karar vericiler de bireysel bir ulaşım yöntemi olan bisiklet kullanımını teşvik eden açıklamalarda bulunuyor. Kriz sonrasında da kentlerde daha çok bisiklet ve scooter kullanıcısı görüp görmeyeceğimiz araştırılabilir. Bu kapsamda, geleceğe yönelik senaryolar için öncelikle bu ulaşım türlerini ilk defa ve zorunluluk halinde kullanan kişilerle anket yapılmalı. Çıkan sonuçlar ise krizin yarattığı psikolojik etki göz önünde bulundurularak analiz edilmeli."
Salgın sonrası süreçte tüketicilere de çok büyük görevler düştüğünün altını çizen Cansız, "sorumlu tüketici" kavramının geniş kitlelerce kavranması ve tüketicilerin satın aldıkları ürünler hakkında çevresel, politik, sosyal ve ekonomik sonuçları göz önünde bulundurarak düşünceli seçimler yapması gerektiğini sözlerine ekledi.